“Aslında hiçbir şehir bugün gördüğümüz şehir değildir.”
McGrath’in New York’larına filmlerden, dizilerden aşinayız aslında. Ancak şimdiye kadar onun karakterlerinin hayatlarına konuk olma fırsatını yakalamadık; biz başkalarıyla meşgulken onların başına neler geldiğini göremedik. Her ne kadar üç farklı öykü üç farklı zamanda geçiyor olsa da Hayalet Şehir‘i okuyunca New York’un neden her filmin, kitabın, hikayenin, şiirin kalbinde olduğunu anlıyor insan… Gidenler bilir, her şey birbirine girmiştir New York’ta; insanlar, kokular, renkler, eskiler ve yeniler, alçaklar ve yüksekler, kirliler temizler… Papatya koklarken alttan Çin tavuğu burnunuzu gıdıklayabilir. 10 dolarlık sosyete bagel’ı ile SoHo’da yürürken dişleri dökülmüş, elleri simsiyah bir evsiz kolunuzu çekiştirebilir. Bin dolarlık ayakkabılar giymiş olmanız metroda birinin üstlerine kusma ihtimalini ortadan kaldırmaz…
McGrath, Ian McEwan-vari anlatımıyla işte tüm bunları, şehrin titreşimini, nefes alıp verişini; o kendi haline bakarken içinde yaşayan insanların kendi dünyalarını nasıl yönlendirdiklerini gözler önüne seriyor.
Tanıtım Yazısı: Aslında hiçbir şehir bugün gördüğümüz şehir değildir. Her şehrin, tüm yaşanmışlıklarıyla, geçmişinden bugününe uzanan bir ruhu vardır. Ünlü Amerikalı romancı Patrick McGrath, üç anlatı¬dan olu¬şan Hayalet Şehir’de, New York’a ruhunu veren üç dönemden birer öykü anlatıyor.