Geceyarısı Çocukları ile olmuştu. O zaman da epey büyülenmiştim ve Floransa Büyücüsü ile o zaman hissettiklerim pekişti adeta. Çeviri de masal gibi akınca uykudan önce okursanız, film versiyonunu da görebilirsiniz!
Floransa Büyücüsü, Akbar’ın krallığını ziyaret ederek sürgün edilen Hintli bir prenses ve Floransa’dan bir İtalyan’ın çocuğu olduğunu iddia ediyor. Rushdie’nin “araştırması en uzun süren kitabım” diye tanımladığı Floransa Büyücüsü’nün hikâyesi farklı karakterlerin bakış açıları arasında gidip gelirken, Rönesans Dönemi Floransa’dan Osmanlı İmparatorluğu’na kadar pek çok tarihi arka plan da barındırıyor. “Büyülü Gerçekçilik” söz konusu olduğunda bugüne kadar en sevdiğim Gabriel Garcia Marquez’i tek geçerdim. O benim için hala tek ve tek kalacak ancak mesela biri gelip de “Marquez’i okudum biraz ama büyülü gerçekçilik isterim” derse hiç tereddüt etmeden Salman Rushdie’yi önerebilirim artık.
Floransa Büyücüsü, karakter anlamında da kalabalık bir kitap ve adeta Yüzyıllık Yalnızlık misali bazen isimler, vs. birbirine karışabiliyor; kim kimin nesiydi hatırlamak zor olabiliyor. Ancak dediğim gibi, kitabın masalsı diline kendinizi bıraktınız mı buna da kafayı takmıyorsunuz.
Diğer yandan, konu itibariyle de kaldırması zor şeyler var; bu ayrı. Ve bunlar ne yazık ki yalnızca Hindistan’a özgü olmayan, daha global konular. Mesela, seviyesi fark etmeksizin, kraliçe veya prenses bile olsalar sadece erkeklerin yanında görünür haldeler; kendi başlarına değil. Bunu Rushdie’nin böyle olmasını onayladığı için yaptığını değil, aslında ne kadar absürd bir durum olduğunu göstermek için yaptığını düşünüyorum açıkçası. Yazar, kendisi kötü davranmıyor bu kadınlara; göz göre göre kötü sonlar yazmıyor onlara. Ancak sadece dileyerek insanları kuklaya çevirebilen Floransa Büyücüsü’nün bile hayat amacı erkekleri mutlu etmek. Akbar bile büyücüyü “kral gibi kadın” diye tanımlıyor ancak içinde bulunduğu günün ve şartların da etkisiyle bu kadın varlığını kendini en çok para verene satarak devam ettiriyor. Ve bu da Akbar’ın izin verdiği sınırlar içinde gerçekleşebiliyor.
Gerçeği ve büyüyü bir araya getiren yazarları seviyorum. Umarım siz de seversiniz.
Previous Post