Salina prensi Don Fabrizio, astronomiyle yakından ilgilenen bir adam olmasının da etkisiyle çevresindekilerin “egzantrik” olduğunu düşündüğü bir adam. Türünün son örneği olduğunu biliyor; evet, tacını oğluna devredecek ama bunu yaparken geleneklerin, duyarlılığının ona geçmiş olmadığının da haliyle farkında. En sevdiği yeğeni isyankârların arasına katılınca kalbi kırılıyor; içten içten hak verse de bulunduğu pozisyonu, kendi seviyesini kaybetmemek için yeğeni Tancredi’nin üst sınıftan bir adamın kızı Angelica ile evlenmesini ayarlıyor… Tancredi’nin aşağıdaki cümlesi, romanın düşündürdüklerini, hissettirdiklerini en kısa şekilde özetliyor aslında:
Eğer bir şeylerin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, değişmeleri gerekir.Leopar, yazarın bildiği şeyleri yazdığını da çok ama çok hissettiriyor. 1896 doğumlu Lampedusa, aristokrat bir aileden geliyor; yüzyıllar boyunca Sicilya’da yaşamış, aristokrat bir aileden. 1’inci Dünya Savaşı’nda yer almış bir adam olarak zamanını Avrupa ve Amerikan edebiyatı okuyarak ve bunları diğer entelektüellerle Palermo kafelerinde tartışarak geçiriyor… Belki doğruyum, belki yanlışım, bilmiyorum ama bana biraz İtalya’nın Fitzgerald’ı gibi geldi Leopar. Lampedusa, hali vakti yerinde olanların, parasızların aklına bile gelmeyecek dertlerini ele alırken, bir yandan da o zamanki politik, ekonomik ve sosyal yapıyı gözler önüne seriyor. Ve gösteriyor ki o zamandan bu yana değişmeyen bir şey var: insanların ne pahasına olursa olsun ölümsüzlüğü kovalayışı…

No Comments