Tarzan Efsanesi‘ni aslında ilk çıktığı gün, iMAX’te izledim; minnoş Alexander Skarsgård’ın ve kaslarının ağzımın içine girme fırsatını kaçırmaya niyetim yoktu tabii. Neden hemen yazmadın diye sorarsanız da… İzlediğimi unutmayı ve en çok da iMAX’e harcadığım parayı unutmayı istediğim için aklımdan çıkmış; yapacak bir şey yok.
Olayımız şu: hepimizin çok iyi tanıdığı ve kimimizin de çok sevdiği Tarzan, yani John Clayton III, 10 yıl kadar önce büyüdüğü ormanları bırakıp İngiltere’ye dönmüş ve Jane ile evlenmiş. Kendi çaplarında mutlu mesut yaşıyorlar. Ancak bir gün Christoph Waltz’ın canlandırdığı, Kral Leopold’un adamlarından biri olan Leon Rom, Tarzan’ı Kongo’ya geri getirmek ve onu yakalayarak, mücevher karşılığında eski bir düşmanına teslim etmek için bir komplo kuruyor.
E Jane de bulmuş gül gibi adamı, yalnız gitmesine izin verir mi? Vermez tabii. Tarzan’ın itirazlarına rağmen o da peşlerine takılıyor. Ve bir de çoğu Hollywood filminde klasikleşmiş bir şekilde “gerçeği bulmak” isteyen Amerikalı bir amca.
Çok geç soyundun be gülüm
Öncelikle şu konuda hemfikir olalım: hiçbirimiz çocukluk kahramanımızı yad etmek için gitmiyoruz bu filme. Kızlar, Alexander Skarsgård’a yalanmak, erkekler de hem Jane’i canlandıran Margot Robbie’ye hayran hayran bakmak, hem de hatunların Tarzan’a neden bu kadar eridiğini keşfetmek için gidiyor. Bu amaçlara ulaşıyorsunuz, evet, ama inanın bu çok uzun sürüyor. Öncelikle, John Clayton III, Tarzan’lığına bürünecek diye bekle bekle ağaç oldum ve hatta filmin ilk yarısının ortalarına doğru uykum bile geldi, ne yalan söyleyeyim. Seyirciyi aptal yerine koyar gibi kurgulamışlar da kurgulamışlar Tarzan’ın 10 yıl sonrasını… Hem de öyle ki, asıl aksiyona varmak bile çok uzun sürüyor. Tarzan’ın (yani Alexander’cığımın) filmin yarısında yarı çıplak gezmesi gerekirken, daha çok gırtlağını sıkıyormuş gibi görünen gömlekler ve takım elbiseler içerisinde görüyoruz kendisini. Cık cık cık!
Hep bir meraklı Amerikalı!
Amerika’da 5 yıl kalmış ve yakın arkadaşlarının çoğunluğu Amerikalı olan birisi olaraktan bunu söylemem yanlış anlaşılmaz umarım ama tabii ki bu filmde de bir meraklı Amerikalı var. Tarzan’daki de Samuel L. Jackson’ın, yani efsane bir aktörün canlandırdığı George Washington Williams karakteri. Kongo, o ana kadar göçmüş olması gereken bir yer olmasına rağmen buranın nasıl çekip çevrildiğini, Kral Leopold’un ne işler çevirdiğini görmek için Tarzan’ın peşine takılıyor kendisi… Takılmak da öyle böyle takılmak değil bu arada. Tarzan, ağaçtan ağaca atlarken de, eskiden ailesi olan gorillerle savaşırken de peşinde George Washington Williams amca. Ve şaşırtmayıcı şekilde filmdeki üç-beş espriyi de kendisi patlatıyor zaten. Espri demişken de, bir tanesine yüksek sesle güldük, diğerlerini hatırlamıyorum bile.
No Comments